Adalet devlet katında başlamalıdır. Devletin başkanı adil olmalı ki devletin memuruda adil olsun, devletin memuru adil olmalıki halk adil olsun vergisini versin.
Osmanlı yıllarca ıslam adaleti ile yönetildi, kadı sisteminin temelinde Allah’ın adaleti yatmaktaydı. Kadı bulunduğu bölgede Allah’ın adaletini temsil için çalışmaktaydı. Bir çok örnek vardır ki bunların en önemlileri Cihan padişahı Fatih Sultan Mehmet Han zamanında yaşanmıştır.
Osmanlı bu adalet ile gelişmiş, farklı din ve kültürde ki insanları birlikte bu kültür ile yaşatmıştır. Bu günlerde Osmanlıdan kaç kat küçük bölgeleri güçlü valilerimiz, emniyet müdürlerimiz, komutanlarımız idare edemiyor. Burada temel nokta adil olmayan yönetimlerin kısmen halka zulüm ederek ıslam ahlakının dışında hareket etmelerinden kaynaklanıyor.
Ülkemizde malesef halkın bakış açısından adaletsiz kararlar alınıyor, kendince ve bence de haklı olan nedenler ile kendine haksızlık yapılan halk nefsani duygular ile devletine küsüyor ve onu zarara uğratmak için elinden geleni yapıyor. Bakıldığında iki tarafta günah işliyor. Bir taraf haksızlık yaptığı için günah işliyor, diğer tarafta kendine haksızlık yapıldığı için günaha kayıyor. Temel de ıslam adaletini uygulayamayan ülkemiz, kayıtdışı ile uğraşmak için yüksek güç harcıyor. Ancak bunu engellemek için ağır vergiler gereksiz para cezaları ve diğer önlem paketleri ile bütçeyi denkleştirmek için halkı eziyor.
Halk ise kendinden adil olmayarak alınan bu parayı ilk imkanında devletten geri almak için günahlardan günah seçiyor.
Malesef fert, fert adaleti talep edeceksek en baştaki yöneticiden en alttaki memura kadar her kamu çalışanı adil olmalıdır. Osmanlıda ki şu geçen kıssa dan ders almalıdır.
“Bir Müslüman bir yahudiden bir at satın almış fakat hiçbir kusuru yok diye satılan at hasta imiş. Müslümanın ahırına gelen atın hasta olduğu daha ilk akşamdan anlaşılmış. Müslüman sabırsızlıkla sabahın olmasını beklemiş sabah olunca da erkenden atını alıp kadının yolunu tutmuş. Fakat olacak ya o saatte de kadı henüz dairesine gelmemiş olduğundan bir müddet bekledikten sonra adam kadının gelmeyeceğine hükmederek atını alıp ahırına götürmüş. Atını alıp götürmüş ama at da o gece ölmüş.
Hadiseyi daha sonra öğrenen kadı atı alan müslümanı çağırtıp meseleyi şu şekilde halletmiş:
- Siz ilk geldiğinizde ben makamımda bulunsa idim sağlam diye satılan atı sahibine iade eder paranızı alırdım. Fakat ben zamanında makamımda bulunamadığımdan hadisenin bu şekilde gelişmesine madem ki ben sebep oldum atın ölümünden doğan zararı benim ödemem lazım deyip atın parasını müslümana vermiş.
”
diğer bir kıssa ise;
“Fatih bir cami yaptırıyordu.Caminin mimarı ıpsilanti Efendi isimli bir Rumdu. Fatih’in emrine karşı geldi. Camide kullanılacak mermer sütunlardan birazını kesti.
Bunu duyan Fatih çok öfkelendi. Müftüye danışmadan mimar ıpsilanti Efendinin elini kestirdi.Bunun üzerine Rum mimar kadıya gitti.Zamanının ıstanbul kadısı Sarı Hızır Çelebi durumu inceledi. Padişahı çağırdı.
Padişah mahkemeye geldi. Oturmak üzere iken kadı şöyle gürledi:
“Hasmınla mürafaa-i şer-i olunacaksın (yüzleştirileceksin), ayağa kalk!”
ıstanbul ile birlikte nice ülkeler, krallıklar fetheden Padişah, ayağa kalktı. ıpsilanti Efendi ile yüzleştirildi. Mimar ıpsilanti Efendi şikâyetçiydi. Fatih ise mimarın elini kestirdiğini kabul ediyordu. şahitler dinlendikten sonra Kadı Hızır Çelebi, kararını bildirdi:
“Mimarın elini kestirenin eli kesilecektir. Kısasa kısas yapılacaktır.”
Fatih sessizdi. Mimar ıpsilanti Efendi ise ağlıyordu.Yere diz çöktü.”Davamdan vazgeçtim” dedi. “Bu adalet karşısında damüslüman Kaynakwh: Kaynakwh:
oldum. Padişahın eli kesilmesin. Bu cihangire kıyılmasın.”
Kadı, bunun üzerine kararını değiştirdi. Padişah, mimar ıpsilantiEfendi ve ailesini geçindirecekti. ıyi bir ev verecek masraflarını kendi kesesinden karşılayacaktı. ış böylece tatlıya bağlanmış oluyordu. herkes mahkeme salonunu terk etti. Kadı ile Padişah yalnız kaldılar. O zaman Fatih Sultan Mehmet kılıcını göstererek şöyle söyledi:
“Eğer benim padişahlığımdan korkup iltimas geçseydin,haksız bir karar verseydin, billahi şu kılıçla başını uçururdum.”
Kadı Hızır Çelebi oturduğu minderi kaldırdı. Altında demir bir topuz vardı. Padişaha gösterdi:
“Hünkarım, sen de padişahlığından gururlanıp şeriat mahkemesine saygısızlık etseydin, kararı dinlemeseydin billahi şu topuzla başını ezecektim”"
Osmanlı yıllarca ıslam adaleti ile yönetildi, kadı sisteminin temelinde Allah’ın adaleti yatmaktaydı. Kadı bulunduğu bölgede Allah’ın adaletini temsil için çalışmaktaydı. Bir çok örnek vardır ki bunların en önemlileri Cihan padişahı Fatih Sultan Mehmet Han zamanında yaşanmıştır.
Osmanlı bu adalet ile gelişmiş, farklı din ve kültürde ki insanları birlikte bu kültür ile yaşatmıştır. Bu günlerde Osmanlıdan kaç kat küçük bölgeleri güçlü valilerimiz, emniyet müdürlerimiz, komutanlarımız idare edemiyor. Burada temel nokta adil olmayan yönetimlerin kısmen halka zulüm ederek ıslam ahlakının dışında hareket etmelerinden kaynaklanıyor.
Ülkemizde malesef halkın bakış açısından adaletsiz kararlar alınıyor, kendince ve bence de haklı olan nedenler ile kendine haksızlık yapılan halk nefsani duygular ile devletine küsüyor ve onu zarara uğratmak için elinden geleni yapıyor. Bakıldığında iki tarafta günah işliyor. Bir taraf haksızlık yaptığı için günah işliyor, diğer tarafta kendine haksızlık yapıldığı için günaha kayıyor. Temel de ıslam adaletini uygulayamayan ülkemiz, kayıtdışı ile uğraşmak için yüksek güç harcıyor. Ancak bunu engellemek için ağır vergiler gereksiz para cezaları ve diğer önlem paketleri ile bütçeyi denkleştirmek için halkı eziyor.
Halk ise kendinden adil olmayarak alınan bu parayı ilk imkanında devletten geri almak için günahlardan günah seçiyor.
Malesef fert, fert adaleti talep edeceksek en baştaki yöneticiden en alttaki memura kadar her kamu çalışanı adil olmalıdır. Osmanlıda ki şu geçen kıssa dan ders almalıdır.
“Bir Müslüman bir yahudiden bir at satın almış fakat hiçbir kusuru yok diye satılan at hasta imiş. Müslümanın ahırına gelen atın hasta olduğu daha ilk akşamdan anlaşılmış. Müslüman sabırsızlıkla sabahın olmasını beklemiş sabah olunca da erkenden atını alıp kadının yolunu tutmuş. Fakat olacak ya o saatte de kadı henüz dairesine gelmemiş olduğundan bir müddet bekledikten sonra adam kadının gelmeyeceğine hükmederek atını alıp ahırına götürmüş. Atını alıp götürmüş ama at da o gece ölmüş.
Hadiseyi daha sonra öğrenen kadı atı alan müslümanı çağırtıp meseleyi şu şekilde halletmiş:
- Siz ilk geldiğinizde ben makamımda bulunsa idim sağlam diye satılan atı sahibine iade eder paranızı alırdım. Fakat ben zamanında makamımda bulunamadığımdan hadisenin bu şekilde gelişmesine madem ki ben sebep oldum atın ölümünden doğan zararı benim ödemem lazım deyip atın parasını müslümana vermiş.
”
diğer bir kıssa ise;
“Fatih bir cami yaptırıyordu.Caminin mimarı ıpsilanti Efendi isimli bir Rumdu. Fatih’in emrine karşı geldi. Camide kullanılacak mermer sütunlardan birazını kesti.
Bunu duyan Fatih çok öfkelendi. Müftüye danışmadan mimar ıpsilanti Efendinin elini kestirdi.Bunun üzerine Rum mimar kadıya gitti.Zamanının ıstanbul kadısı Sarı Hızır Çelebi durumu inceledi. Padişahı çağırdı.
Padişah mahkemeye geldi. Oturmak üzere iken kadı şöyle gürledi:
“Hasmınla mürafaa-i şer-i olunacaksın (yüzleştirileceksin), ayağa kalk!”
ıstanbul ile birlikte nice ülkeler, krallıklar fetheden Padişah, ayağa kalktı. ıpsilanti Efendi ile yüzleştirildi. Mimar ıpsilanti Efendi şikâyetçiydi. Fatih ise mimarın elini kestirdiğini kabul ediyordu. şahitler dinlendikten sonra Kadı Hızır Çelebi, kararını bildirdi:
“Mimarın elini kestirenin eli kesilecektir. Kısasa kısas yapılacaktır.”
Fatih sessizdi. Mimar ıpsilanti Efendi ise ağlıyordu.Yere diz çöktü.”Davamdan vazgeçtim” dedi. “Bu adalet karşısında damüslüman Kaynakwh: Kaynakwh:
oldum. Padişahın eli kesilmesin. Bu cihangire kıyılmasın.”
Kadı, bunun üzerine kararını değiştirdi. Padişah, mimar ıpsilantiEfendi ve ailesini geçindirecekti. ıyi bir ev verecek masraflarını kendi kesesinden karşılayacaktı. ış böylece tatlıya bağlanmış oluyordu. herkes mahkeme salonunu terk etti. Kadı ile Padişah yalnız kaldılar. O zaman Fatih Sultan Mehmet kılıcını göstererek şöyle söyledi:
“Eğer benim padişahlığımdan korkup iltimas geçseydin,haksız bir karar verseydin, billahi şu kılıçla başını uçururdum.”
Kadı Hızır Çelebi oturduğu minderi kaldırdı. Altında demir bir topuz vardı. Padişaha gösterdi:
“Hünkarım, sen de padişahlığından gururlanıp şeriat mahkemesine saygısızlık etseydin, kararı dinlemeseydin billahi şu topuzla başını ezecektim”"