şarkımız
Kırılır da bir gün bütün dişliler
Döner şanlı şanlı şarkımız bizim
Gökten bir el yaşlı gözleri siler
şenlenir evimiz barkımız bizim
Ya kuşlar kaybolur çıkarız düze
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze
Sapan taşlarının yanında füze
Başka alanlardan farkımız bizim
Kurtulur din, tarih, ahlak ve iman
Görürler nasılmış neymiş kahraman
Yer ve gök su vermem dediği zaman
Her tarlayı sular arkımız bizim
Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda sular dizde gideriz
Bir gün akşam olur, biz de gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim
Necip Fazıl KISAKÜREK
ALLAH VAR BıR
Pankart açmış, ağaçlar
“Allah Var! .. Bir! ..” diyerek.
Doyuyor, cümle açlar
Nimetini yiyerek.
Sudaki balığa bak!
Yaratan Hâlık’a bak!
Görmeyen alığa bak! ..
Bedenini giyerek.
Gökler, direksiz kubbe
Ne varsa, habbe habbe...
Hamd olsun, Yüce Rabbe!
Var mı göklerde, direk?
Yeryüzü, gökyüzü su…
Bu ne gaflet uykusu!
Anlamadım, doğrusu
Yapılır mı bir sinek?
Bebeklerin gülüşü
Büyüyüp, yürüyüşü…
Yorduruyor, her düşü
Vücutlar ruha binek! ..
O Nur, göklerde, yerde...
Görmüyor musun, nerde?
şifadır, her bir derde!
Tapılır, baş eğerek!
Onur BıLGE
şııR
ıbrahim
ıçindeki putları devir
Elindeki baltayla
Kırılan putların yerine
Yenilerini koyan kim?
Güneş buzdan evimi yıktı
Koca buzlar düştü
Putların boyunları kırıldı
ıbrahim
Güneşi evime sokan kim?
Asma bahçesinde dolaşan güzelleri
Bühtünnasın put yaptı
Ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
Gönlümü put sanıp da kıran kim?
Asaf Halet ÇELEBı
MESCıD-ı AKSA
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yer altı nehri çağlıyordu
Hani o günler ki binlerce Mümin
Tek yürek halinde bana koşardı
Hemşehrim nebiler katını için
Cevaba erişen dulalar vardı
şimdi kimsecikler varmaz yanıma
Müminden yoksunum tek ve tenhayım
Rüzgârlar silmez gözyaşlarımı
Çöllerde kayıp bir yetim vahayım
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Götür Müslüman’a selam diyordu
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni ıslam diyordu
M.Akif ıNAN
MEHMET AKıF ERSOY
Büyük şair ıslami konularda da derin bilgiye sahipti. Arapçayı Farsçayı ve Fransızcayı çok iyi bilirdi. Babası müderrirdi ve iyi yetiştirmişti. Baytar mektebini bitirdi. Edebiyat sahasında kendini geliştirmişti ıstanbul Üniversitesi Edebiyat Profesörlüğüne tayin edildi. Birçok dergide şiir ve makaleler yazdı. Sait Halim Paşa’nın Fransızca olarak yazdığı “ıslamlaşmak” adlı eserini Türkçeye çevirdi.
Birinci Dünya Savaşının Osmanlı aleyhine sonuçlanması onu üzmüştü. ıstiklal savaşında canla başla halkı bağımsızlık için mücadeleye çağırma girişiminde bulunarak şehir şehir, köy köy gezdi. Halkı bilinçlendirme ve savaşa teşvik için elinden gelen ne varsa yapıyordu. Savaş sona erdi ve ıstiklal savaşı kazanılmıştı. Akif çok sevinçliydi. Yıllarca özlemini çektiği ıslam birliği gerçekleşiyordu. Meclis Kuran’larla kurbanlarla açılmıştı. Daha sonra Akif’in düşündüğünün tersine durum ortaya çıktı. Medreselerin kaldırılması, şeriatın kaldırılması, şapka ve Latin harflerinin kabul edilmesi Akif’i yüreğinden yaralamıştı. Bu arada yeni devlete karşı yapılan ayaklanmalar da bastırılıyordu.
Akif ıslam Birliği idealinin gerçekleşmediğini görünce huzursuzluğunu arttıran başka sebeplerden dolayı da ülkeden ayrılmak zorunda hissetti. Kahire üniversitesinde profesörlük yapmaya başladıysa da üzüntüsü onu yendi. Hastalandı. Tedavi için bir süre Lübnan’da kaldı. 1936’da ıstanbul’a döndü, altı ay geçmeden vefat etti. ıstanbul’a döndüğünde büyük ilgiyle karşılanmıştı ama cenazesine katılmaya çoğu kimse cesaret edemedi. şiirlerini Safahat adlı kitabında toplamıştır.
VıRAN GAZEL
Vermişim senden bir haber el var gün var utandırma
Kapanmışım ayağına naz eyleme usandırma
Söz almış ahd eylemiştik belgeler var yüreğimde
Sen sen ola beni düşman dediğine inandırma
Bu ne kovanımda yağma çiçekler sana intizar
Zambağa benzetip beni dikenleri kıvandırma
Vurulan her bir kuş ile yere düşen ben olurum
Seni bir kurşunluk yarin kapısında dolandırma
ıyi bildiğin tek şeydir yeter ki ağla de bana
Uykuma çok usuldan gir düşlerimi bulandırma
Vermişim senden bir haber el var gün var utandırma
Kapanmışım ayağına naz eyleme usandırma
Mustafa ıSLAMOğLU
TAş GAZELı
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaktın söyle bu ateş senin
Bir katılıktır dinamit söker mi yürekleri
Başın bir kez bu kalbe çarpmasın ey taş senin
Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey
Ferhat niçindir kırdığın bunca taş senin
Ölüm sendedir bana taş nedir taşlama beni
Bana güldür, çiçektir attığın her taş senin
Ülkendir taş ve beton bu yanlış, kent
Her gün bir yangın biraz daha taş senin
Bir taş devridir ama bağışla beni
Niçin bunca geldin üzerine ey taş senin
Bir ıbrahim bıçağı ikiye biçer taşı
Sevgilin nasıl kırdı kutlu dişini taş senin
Bir yürürlükten kaldırılıp çürümüş devrimleri
En gürbüz bir devrimi dikme yerine ey taş senin
Osman SARI
Kırılır da bir gün bütün dişliler
Döner şanlı şanlı şarkımız bizim
Gökten bir el yaşlı gözleri siler
şenlenir evimiz barkımız bizim
Ya kuşlar kaybolur çıkarız düze
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze
Sapan taşlarının yanında füze
Başka alanlardan farkımız bizim
Kurtulur din, tarih, ahlak ve iman
Görürler nasılmış neymiş kahraman
Yer ve gök su vermem dediği zaman
Her tarlayı sular arkımız bizim
Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda sular dizde gideriz
Bir gün akşam olur, biz de gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim
Necip Fazıl KISAKÜREK
ALLAH VAR BıR
Pankart açmış, ağaçlar
“Allah Var! .. Bir! ..” diyerek.
Doyuyor, cümle açlar
Nimetini yiyerek.
Sudaki balığa bak!
Yaratan Hâlık’a bak!
Görmeyen alığa bak! ..
Bedenini giyerek.
Gökler, direksiz kubbe
Ne varsa, habbe habbe...
Hamd olsun, Yüce Rabbe!
Var mı göklerde, direk?
Yeryüzü, gökyüzü su…
Bu ne gaflet uykusu!
Anlamadım, doğrusu
Yapılır mı bir sinek?
Bebeklerin gülüşü
Büyüyüp, yürüyüşü…
Yorduruyor, her düşü
Vücutlar ruha binek! ..
O Nur, göklerde, yerde...
Görmüyor musun, nerde?
şifadır, her bir derde!
Tapılır, baş eğerek!
Onur BıLGE
şııR
ıbrahim
ıçindeki putları devir
Elindeki baltayla
Kırılan putların yerine
Yenilerini koyan kim?
Güneş buzdan evimi yıktı
Koca buzlar düştü
Putların boyunları kırıldı
ıbrahim
Güneşi evime sokan kim?
Asma bahçesinde dolaşan güzelleri
Bühtünnasın put yaptı
Ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
Gönlümü put sanıp da kıran kim?
Asaf Halet ÇELEBı
MESCıD-ı AKSA
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnımı koydum
Sanki bir yer altı nehri çağlıyordu
Hani o günler ki binlerce Mümin
Tek yürek halinde bana koşardı
Hemşehrim nebiler katını için
Cevaba erişen dulalar vardı
şimdi kimsecikler varmaz yanıma
Müminden yoksunum tek ve tenhayım
Rüzgârlar silmez gözyaşlarımı
Çöllerde kayıp bir yetim vahayım
Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Götür Müslüman’a selam diyordu
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni ıslam diyordu
M.Akif ıNAN
MEHMET AKıF ERSOY
Büyük şair ıslami konularda da derin bilgiye sahipti. Arapçayı Farsçayı ve Fransızcayı çok iyi bilirdi. Babası müderrirdi ve iyi yetiştirmişti. Baytar mektebini bitirdi. Edebiyat sahasında kendini geliştirmişti ıstanbul Üniversitesi Edebiyat Profesörlüğüne tayin edildi. Birçok dergide şiir ve makaleler yazdı. Sait Halim Paşa’nın Fransızca olarak yazdığı “ıslamlaşmak” adlı eserini Türkçeye çevirdi.
Birinci Dünya Savaşının Osmanlı aleyhine sonuçlanması onu üzmüştü. ıstiklal savaşında canla başla halkı bağımsızlık için mücadeleye çağırma girişiminde bulunarak şehir şehir, köy köy gezdi. Halkı bilinçlendirme ve savaşa teşvik için elinden gelen ne varsa yapıyordu. Savaş sona erdi ve ıstiklal savaşı kazanılmıştı. Akif çok sevinçliydi. Yıllarca özlemini çektiği ıslam birliği gerçekleşiyordu. Meclis Kuran’larla kurbanlarla açılmıştı. Daha sonra Akif’in düşündüğünün tersine durum ortaya çıktı. Medreselerin kaldırılması, şeriatın kaldırılması, şapka ve Latin harflerinin kabul edilmesi Akif’i yüreğinden yaralamıştı. Bu arada yeni devlete karşı yapılan ayaklanmalar da bastırılıyordu.
Akif ıslam Birliği idealinin gerçekleşmediğini görünce huzursuzluğunu arttıran başka sebeplerden dolayı da ülkeden ayrılmak zorunda hissetti. Kahire üniversitesinde profesörlük yapmaya başladıysa da üzüntüsü onu yendi. Hastalandı. Tedavi için bir süre Lübnan’da kaldı. 1936’da ıstanbul’a döndü, altı ay geçmeden vefat etti. ıstanbul’a döndüğünde büyük ilgiyle karşılanmıştı ama cenazesine katılmaya çoğu kimse cesaret edemedi. şiirlerini Safahat adlı kitabında toplamıştır.
VıRAN GAZEL
Vermişim senden bir haber el var gün var utandırma
Kapanmışım ayağına naz eyleme usandırma
Söz almış ahd eylemiştik belgeler var yüreğimde
Sen sen ola beni düşman dediğine inandırma
Bu ne kovanımda yağma çiçekler sana intizar
Zambağa benzetip beni dikenleri kıvandırma
Vurulan her bir kuş ile yere düşen ben olurum
Seni bir kurşunluk yarin kapısında dolandırma
ıyi bildiğin tek şeydir yeter ki ağla de bana
Uykuma çok usuldan gir düşlerimi bulandırma
Vermişim senden bir haber el var gün var utandırma
Kapanmışım ayağına naz eyleme usandırma
Mustafa ıSLAMOğLU
TAş GAZELı
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaktın söyle bu ateş senin
Bir katılıktır dinamit söker mi yürekleri
Başın bir kez bu kalbe çarpmasın ey taş senin
Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey
Ferhat niçindir kırdığın bunca taş senin
Ölüm sendedir bana taş nedir taşlama beni
Bana güldür, çiçektir attığın her taş senin
Ülkendir taş ve beton bu yanlış, kent
Her gün bir yangın biraz daha taş senin
Bir taş devridir ama bağışla beni
Niçin bunca geldin üzerine ey taş senin
Bir ıbrahim bıçağı ikiye biçer taşı
Sevgilin nasıl kırdı kutlu dişini taş senin
Bir yürürlükten kaldırılıp çürümüş devrimleri
En gürbüz bir devrimi dikme yerine ey taş senin
Osman SARI