"ı" Harfiyle Başlayan Deyimler ve Açıklamaları Anlamları

Dilek şirikçi

Yönetim Ekibi
"ı" Harfiyle Başlayan Deyimler ve Açıklamaları Anlamları

ıbret almak: Kötü bir olaydan etkilenerek ders almak."Görmesini bilseydi ibret alırdı her hâlde."

ıcabına bakmak: 1. Gereğini yerine getirmek. 2. Yok etmek, ortadan kaldırmak."O adamın icabına bakarız, merak etme sen."

ıç çekmek: Üzüntüyle göğüs geçirmek, derin derin soluk alıp hıçkırıkla ağlamak."Yavrucağın iç çekişi dayanılır gibi değildi."

ıç etmek: Eline geçen bir şeyi sahibine bildirmeden kendisine mal etmek, ortadan kaldırıp kimseye göstermemek."Babasına bildirmeden o kadar parayı iç etmiş."

ıç gıcıklamak: 1. Huylandırmak. 2. ıstek uyandırmak.

ıçi açılmak: Sıkıntısı dağılıp gitmek, ferahlamak."Denizi, kuşları, ağaçları seyre dalarım, böylelikle içim açılır, rahatlarım."

ıçi cız etmek: Ansızın içi sızlamak, çok üzülmek."O zavallı ihtiyarı birden bire karşımda görünce içim cız etti."

ıçi çekmek: Canı arzu etmek, istek duymak.

ıçi çıfıt çarşısı: 1. Başkaları için daima art niyet besleyen, içinden türlü kötülükler geçiren. 2. Çok karışık.

ıçi dışı bir: ıkircikli olmayan, iki yüzlü davranmayan, düşündüğünü açıkça söyleyen, özü sözü bir olan."ıçi dışı bir olan insanlara her zaman güvenebiliriz."

ıçi dışına çıkmak: 1. Kusmaktan ötürü çok fena olmak. 2. Bindiği taşıtın çok sarsılması yüzünden bedenî rahatsızlık duymak.

ıçi erimek: Kaygı duymak, çok üzülmek.

ıçi geçmek: 1. ıstemediği hâlde uyuya kalmak. 2. ışe yaramaz duruma gelmek. 3. Yaşlılıktan, zayıflıktan gücü azalmış olmak; hiçbir şeye ilgi duymamak."O artık içi geçmiş bir ihtiyardır."

ıçi gitmek: Çok fazla istek duymak."Vitrindeki kızarmış tavuklara içim gidiyordu ama param olmadığı için alıp yiyemiyordum."

ıçi içine sığmamak: Çok heyecanlanmak, coşkunluk duymak ve sevincini belli etmekten kendini alamamak."Annemi karşımda görünce ne yapacağımı şaşırdım, içim içime sığmıyordu, koşup boynuna sarıldım."

ıçi kabarmak (kalkmak): 1. Midesi bulanmak. 2. Duygulanıp heyecanlanmak. 3. Taşkın bir ağlama duygusu içinde olmak."Ne berbat bir koku, içimiz kabarmadan kalkalım buradan."

ıçi kan ağlamak: ıçten, büyük bir üzüntü duymak; dıştan belli etmeyerek çok acımak."Çocuğunun yüzüne bakarken içim kan ağlıyordu."

ıçi kazınmak: Çok acıktığından ötürü midesinde eziklik duymak."Sabahtan beri açtı, içi kazınıyor ama belli etmemeye çalışıyordu."

ıçinden gülmek: Birisine sezdirmeden içten içe gülmek, eğlenmek.
Bilgicik.Com, Türkçe, Edebiyat, Roman Özetleri, Duvar Yazıları, Atasözleri, Hızlı Okuma, Özlü Sözler, Türk
ıçinden okumak: 1. Dudaklarını kıpırdatmadan, hiç ses çıkarmadan okumak. 2. Ses çıkarmadan sövmek, beddua etmek."Hikâyeyi şimdi de içinizden okuyacaksınız."

ıçinden pazarlıklı: Sinsi, yapacağı kötülükleri sezdirmeyen."Senin gibi içten pazarlıklı adamlarla iş yapmam ben."

ıçine atmak: 1. Derdini, sıkıntısını kimseye söylememek. 2. Kendisine yapılan kötülüğe karşı sesini çıkarmamakla beraber, bunu unutmamak."O her şeyi içine atar, bir gün kanser olacak diye korkuyorum."

ıçine dert olmak: Yapmak istediği bir şeyi yapamadığı için kaygılanıp üzüntü duymak."Hastahanedeki arkadaşımı ziyarete bir türlü gidemedim, bu da içime dert oldu."

ıçine doğmak: Malûm olmak, bir işin olduğunu ya da olacağını sezinlemek, tahmin etmek."Onun bize geleceği sanki içime doğmuştu."

ıçine işlemek: Duygulanmak, etkilenmek, dokunmak."Babamın o etkili sözleri âdeta içime işlemişti sanki."

ıçine çekilmek (kapanmak): Duygularını kimseye açmamak, çevresindeki kişilerle ilişkisini kesmek, yalnızlığa gömülmek."Kardeşinin ölümünden sonra içine çekildi, kimseyle görüşmüyor."

ıçine kurt düşmek: Kuşkulanmak, kendisine zarar geleceğinden şüphe etmek."Tilkiyi civarda dolaşırken gördüğü andan itibaren içine kurt düşmüştü."

ıçine sindirmek: Benimsemek, iyice kabul etmek.

ıçine sinmemek: 1. ıçi rahat etmemek, yaptığı şeyden memnun olmamak. 2. ıstediği gibi olmadığı için rahatlık, mutluluk duymamak; tadına varamamak."ışi bitirdim ama hiç de içime sinmedi."

ıçine sokacağı gelmek: Birini aşırı ölçüde, çok sevmek.

ıçine yedirememek: Benimsememek, kabul edememek.

ıçini dökmek: Dertlerini, sıkıntılarını, üzüntülerini anlatmak."şu koca dünyada içimi dökecek bir insan bulamadım."

ıçini kemirmek: Bir üzüntü ve düşünce dolayısıyla rahatsızlık duymak."ıçini kemiren bu düşünceden kurtulmak istiyordu."

ıçini (bir) kurt yemek: Sürekli olarak bir kaygı içinde olmak.

ıçi parçalanmak (paralanmak): Birine acıyarak çok üzülmek."Onun bu hâlini gördükçe içim parçalanıyor."

ıçi rahat etmek: Endişelenecek bir durum bulunmadığını öğrenerek sıkıntıdan kurtulmak, rahatlamak."Ne yapayım, ben anneyim, onlar sağ salim dönerlerse içim rahat edecektir ancak."

ıçi sızlamak: Bir şey veya kişinin içine düştüğü durum sebebiyle üzülmek.

ıçi titremek: 1. Çok üşümek. 2. Çok istek duymak. 3. Bir zarar gelecek korkusu içinde bulunmak."Hava iyice soğudu, içim titremeye başladı, haydi içeri girelim."

ıçi yanmak: 1. Çok susamak. 2. Büyük bir acı sebebiyle çok fazla üzülmek."Sanki yalnız onun içi yanıyordu."

ıçler acısı: Oldukça üzücü, çok acıklı.

ıçli dışlı olmak: Teklifsiz, çok samimi, sıkı fıkı, senli benli olmak."Biz Fatma`yla iyice içli dışlı olduk."

ıçtikleri su ayrı gitmemek: Sıkı fıkı dost, samimi arkadaş olmak; birbirlerinden saklayacakları bir şeyleri bulunmamak.

ıdare etmek: 1. Yönetmek, çekip çevirmek. 2. Tutumlu olmak, kullanmak. 3. Elvermek, yetmek, yetişmek, korumak, kurtarmak. 4. Hoş görmek, göz yummak. 5. Örtbas etmek."Bu ayakkabıyı bu fiyata veremem, çünkü idare etmez."

ıfade vermek: Sorguya cevap vermek.

ıflâhını kesmek: Gücünü tamamiyle yok edip bir daha karşı koyamayacak, düzelemeyecek, iş yapamayacak duruma getirmek."Ben adamın iflâhını keserim, anladın mı?"

ıfrit olmak: Çok öfkelenmek; aşırı ölçüde, kendini kaybedecek kadar sinirlenip kızmak."ıfrit oluyorum şu adamın hareketlerine."

ığne atsan yere düşmez: Çok kalabalık, yürünecek gibi değil.

ığne ile kuyu kazmak: Zor denecek bir işi yetersiz araç ve gereçlerle başarmaya çalışmak.

ığne ipliğe dönmek: Aşırı derecede zayıflamak, kilo vermek."O iri yarı adam hapisten çıktı ki iğne ipliğe dönmüş."

ığneli söz: Dokunaklı, kırıcı, üzücü söz."O iğneli sözlere ben bile dayanamazdım doğrusu."

ıki ahbap çavuşlar: Hemen her yerde birlikte görülen, birbirlerinden ayrılmayan iki arkadaş, dost.

ıki arada bir derede (kalmak): Sıkışık, zor şartlar altında (kalmak).

ıki ayağını bir pabuca sokmak: Bir kimseyi, bir işi yapması için zorlamak, sıkıntıya sokmak.



ıki cami arasında kalmış beynamaza dönmek: ıki yoldan hangisini tutacağını; şöyle mi, böyle mi yapacağını bilememek; şaşırıp bir şey yapamaz olmak.

ıki cihanda yüzü ak olmak: Doğru ve faziletli yaşayıp dünya ve ahrette mükâfat görmek.

ıki çift söz etmek: Bir araya gelip birkaç söz söylemek."Ne zamandır seninle bir araya gelip de iki çift söz edemedik."

ıki eli kanda olsa: Ne kadar önemli olursa olsun, elindeki iş hiç bırakılamayacak derecede olsa bile."Söyleyin ona, iki eli kanda olsa da durmasın gelsin."

ıki eli (birinin) yakasında olmak: Ahrette, hesap gününde ondan davacı olmak; hakkını istemek.

ıki gözü iki çeşme: Sürekli, çok ağlayarak."Kadıncağız iki gözü iki çeşme ağlayıp duruyormuş."

ıkili oynamak: Birbirine karşı olanlardan hem birini, hem ötekini çıkarı için destelemek."Sendika başkanı ikili oynuyormuş."

ıki paralık etmek: Değerini, onurunu çok düşürmek."Seni arlanmaz utanmaz seni, beni iki paralık ettin, senin yüzünden topluma çıkamaz oldum!"

ıki rahmetten biri: Ağır hasta olan birisi için "ya şifa, ya ölüm" anlamında kullanılır.

ıki sözü bir araya getirememek: Düşüncelerini, duygularını düzgün bir biçimde anlatamamak, güzel konuşma becerisinden yoksun olmak.

ıki yakası bir araya gelmemek: Geçim sıkıntısı içinde olmak ve borçtan kurtulamamak, gelir ve giderini denkleştirememek."Bilmiyorum ne zaman iki yakamız bir araya gelecek."

ıleri geri konuşmak: Yersiz, kırıcı, yaralayıcı biçimde konuşmak.

ıleri gitmek: Söz ve davranışta ölçü dışına çıkmak; gereksiz, aşırı davranışta bulunmak ve haddi aşmak."O saygısız adamın daha fazla ileri gitmesine fırsat verilmemelidir."

ılk göz ağrısı: 1. ılk doğan çocuk. 2. ılk sevgili.

ımana gelmek: 1. Hak dini olan ıslâm`ı kabul etmek. 2. En sonunda doğruyu söylemek. 3. Önceden kabul etmediği şeyi sonradan kabul edip uymak."ımana gel, tövbe et ki öbür dünyada mutluluğa eresin."

ınce eleyip sık dokumak: Titizlik göstermek, bir şeyi en ince ayrıntılarına kadar araştırmak, gözden geçirmek."O kadar da ince eleyip sık dokunacak bir iş değil, kaygılanma."

ın cin top oynamak: Issız, sessiz olmak, bir yerde hiçbir canlı yaratık bulunmamak."Adada in cin top oynuyordu sanki."

ıncir çekirdeğini doldurmaz: Çok az veya pek önemsiz."Ne akılsız adam bunlar, kavga etmelerine sebep olan mesele incir çekirdeğini doldurmaz bile, ayırın şunları."

ınme inmek: Felç olmak, bedenin bir yeri hareketsiz ve duygusuz duruma gelmek."Adamın sağ yanına inme inmiş diyorlar."

ınsan eti yemek: Birini çekiştirmek.

ınsan evlâdı: ıyi, anlayışlı, ahlâk sahibi insan."ınsan evlâdı olmasaydı, tanımadığı birine onca yardım yapar mıydı?"

ınsan hâli: Olabilir, doğaldır, hoş karşılamak gerekir.

ınsanlıktan çıkmak: 1. Çok zayıflamış, bir deri bir kemik kalmış olmak. 2. ınsanî niteliklerini yitirmek, insana yakışmayacak davranışlarda bulunmak.

ınsan sarrafı (olmak): ınsanların karakterini çabucak anlayacak duruma gelmiş (olmak)."Dedem insan sarrafıdır, onu bir görse ne biçim bir adam olduğunu hemen anlayıverir."

ıpe çekmek: Asarak öldürmek.

ıpe un sermek: ıstenilen işi yapmamak için birtakım bahaneler, sebepler ileri sürmek, güçlük çıkarmak, engeller göstermek.

ıpi koparmak: Bağlı bulunduğu yer ya da kişi ile ilişkisini kesmek, aradaki anlaşmazlığı artırmak.

ıpin ucunu kaçırmak: Bir yeri yönetmede veya bir şeyi kullanmada gereken ölçüyü kaçırıp, artık duruma hâkim olamamak; çıkmaza girmek."Biraz daha dikkatli olmalıyız, yoksa ipin ucunu kaçıracağız."

ıpi sapı yok: Birbirini tutmaz, yersiz, anlamsız, işsiz, yersiz yurtsuz, saçma sapan."ıpi sapı yok bu sözlerin, daha inandırıcı olmalısın."

ıpiyle kuyuya inilmez: Kendisine güvenilmez, ona güvenilerek bir işe girilmez."O ipiyle kuyuya inilmez adamla yola çıkmam ben."

ıple çekmek: Zamanın gelmesini sabırsızlıkla beklemek, çok istemek."Yarını iple çekiyorum."

ıpucu vermek: Aranılan şeyi bulmaya yarayan işareti, onu açıklamaya yarayan bilgiyi vermek."Bir ipucu vermezsen bu bilmeceyi çözemeyeceğim."

ısabet etmek: 1. Nişan alınan yere değmek, rastlamak. 2. Çıkmak. 3. Yerinde iş görmüş olmak."Böyle karar vermekte çok isabet ettiniz."

ıskele vermek: Vapura binmek, vapurdan inmek için iskeleyi uzatmak.

ısmi var, cismi yok: 1. Sözü edilen bir kimse veya şeyin gerçekte var olmadığını anlatmak için kullanılır. 2. Adı olmasına karşılık görevini ve etkinliğini yerine getirmeyen, varlığı ile yokluğu arasında bir fark bulunmayan.

ıster istemez: 1. Zorunlu olarak, elinde olmadan. 2. ıstemesi üzerine, hiç vakit geçirmeden, istediği anda."ıster istemez ben de ona bağırdım."

ıstifini bozmamak: Bir olay karşısında aldırış etmemek, durum ve davranışını hiç değiştirmemek."Karşıma geçmiş avazı çıktığı kadar bağırıyordu, bense istifimi bozmadan bekledim."

ış ayağa düşmek: ış sorumsuz, yetkisiz ve beceriksizlerin elinde kalmak."Bunlar da işi iyice ayağa düşürdüler."

ış başa düşmek: Beklediği yardım gelmeyince, kendi işini kendisi yapmak zorunda kalmak."ış başa düştü desene!.."

ış çatallanmak (çatallaşmak): Bir işin sonuca oluşması konusunda türlü güçlüklerle karşılaşmak, ya da çeşitli seçeneklerle yüz yüze gelmek, sonuca nasıl ulaştırılacağı bilinemez olmak."ış gittikçe çatallaşıyor, sense aldırmıyorsun bile."

ış çığırından çıkmak: Bir iş asıl amaçtan çıkarak düzelmesi güç bir durum almak, bir bozukluk ve kargaşalık baş göstermek.

ış inada binmek: Bir işi yapmakta direnmek.

ışi düşmek: Birinin yardımına ihtiyaç duymak."Eh, onun da bize işi düşecek bir gün."

ışe koşmak: Birini bir iş yapmak üzere görevlendirmek, göndermek.

ışi ağırdan almak: Acele etmemek, bir işi yapmak için isteksiz görünmek."Söyle onlara, işi ağırdan almasınlar, müşteriler mal bekliyor."

ışi azıtmak: Yanlış ve aşırı yollara sapmak."Bu çocuk da işi iyice azıttı."

ışi Allah`a kalmak: Güç şartlar altında, beşerden hiçbir yardım umudu kalmamak."Kime baş vurduysa bir sonuç alamadı, artık işi Allah`a kalmıştı."

ışi başından aşmak: Pek çok işi olmak, iş içinde kaybolmak.

ışi bitmek: 1. Hâli, gücü kalmamak. 2. Yaptığı işi sona ermek."Git de bak, babanın işi bitmiş mi?"

ışi duman olmak: ışi ve durumu kötü olmak, berbat bir durumda bulunmak.

ışi iş olmak: ışi yolunda, iyi olmak; hâlinden memnun bulunmak."ışi iş herifin, baksana yan gelip yatıyor her gün."

ışinden olmak: Bir süredir yaptığı işi elinden gitmek, görevini yitirmek."Haydi canım, yoluna git de patronunla kavga etme; yoksa işinden olacaksın."

ışi sıkı tutmak: Gevşekliğe yol açmamak, işe gereken önemi vermek ve sağlıklı yürümesini sağlamak.

ışi tıkırında olmak: ışi çok uygun ve iyi olmak."O konuşmayacak da ben mi konuşacağım, işi tıkırında adamın."

ışi yokuşa sürmek: Yapılabilir, görülebilir işi yapmamak için güçlük çıkarmak, bahaneler ileri sürmek.

ışkembeden atmak: Uydurarak söylemek, tutarı olmayan sözler sarf etmek."Ona sakın inanmayın, işkembeden atıyor."
Bilgicik.Com, Türkçe, Edebiyat, Roman Özetleri, Duvar Yazıları, Atasözleri, Hızlı Okuma, Özlü Sözler, Türk
ış sarpa sarmak: ış, içinden çıkılması zor bir durum almak; engellerle karşılaşmak."ışler sarpa sarmadan çekip gidelim buradan."

ışten el çektirmek: Görevden uzaklaştırmak."Yolsuzluk yaptığı iddiası ile işten el çektirdiler ona."

ış yok: O şeyde yarar yok, faydası olmaz."O arabada hiç iş yok, almaya değmez."

ıte kaka: Zorla, güçlükle."Adamı her sabah ite kaka işe götürüyoruz."

ıtibar kazanmak: Saygınlık görmek, kendisine değer verilmek.

ıt sürüsü kadar: Gereğinden fazla, oldukça çok, kalabalık."ıt sürüsü kadar adam, nasıl başa çıkacağız bunlarla."

ıyi etmek: 1. Hastalıktan kurtarmak, sıhhatine kavuşturmak. 2. Yerinde bir davranışta bulunmak. 3. Bir şeyi gizlice almak, kendisine mal etmek.

ıyi gözle bakmamak: Birisi hakkında iyi düşünmemek, kötü niyet beslemek."Komşuları ona hiçbir zaman iyi gözle bakmadılar."

ıyi gün dostu: Dostlarının sıkıntılı günlerinde onlardan kaçan kimse."Bize iyi gün dostu gerekli değil."

ıyi saatte olsunlar: Cinlerden söz edilirken kullanılır.

ızinden yürümek: Birine içten bağlanarak onun başladığı işi aynı anlayışla sürdürmek, fikirlerini ve hareketlerini aynen benimsemek.

ızi silinmek: Yok olmak, ortadan kaybolmak."Çiçek hastalığının bu kasabada izi silindi hemen hemen, çünkü çocuklar aşılanıyorlar."
 
kampanyalar | ajans pr | ixfy.net | sözlük | sektörel haberler

Instagram mavi tik almak artık daha kolay. Instagram ve Facebook hesap onayı için sizin adınıza çalışmalar yapıyoruz. Eğer güvenilir bir Instagram hesap onaylayan ajans arıyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz. Detaylı bilgi için Mavitik.net sayfasını ziyaret edin.

Üst