Anadolu bozkırının sesi, abdal geleneğinin son temsilcisiydi. Neşet Ertaş Türk halk müziğinin abidesi ve en değerli bestecilerinden biriydi. 1938 yılında Abdallar Köyü'nde doğan Ertaş, halk ozanlığını dünyaya geldiğimde sazı göbeğime koymuşlar diye anlatırdı. "ruhumun aynasıydı" diye tanımladığı ses sanatçısı babası Muharrem Ertaş ile birlikte düğünlere giderek bozlak türküleri söyledi.
14 yaşında gurbetle tanıştı. ıstanbul'da ekmeğini kazanmak için her işi yaparken sesini ve sazını duyanların telkiniyle ilk plağını yaptı. Neden garip garip ötersin bülbül türküsü ile birlikte Neşet Ertaş efsanesi başladı. Sayısını kendisinin bile bilmediği besteleriyle aşkı, sevdayı ve insanı anlattı.
Ertaş koruduğu Kırşehir dili ve bütünüyle kendisine ait olan saz bağlama akordu ile sazda sık duyulmayan bir ses zenginliği oluşturdu.
"Kimdi o Garip?"
Seyrcisine duyduğu saygı, insanlığa duyduğu sevgi ve mazlum olana dönük sevdasıyla bilinirdi. Hemen her parçasında kendini "Garip" diye tanımlardı. "Kimdi o Garip?" diye sorulduğunda ise aşağılanıp, hor görülen abdallar adına kendine garip dediğini söylerdi. O da bir abdal gibi yaşadı. şarkılarına telif ödenmediği için içlense de hiç şikayetçi olmadı.
Ertaş mütevazi yaşamı ve kendi toprağına duyduğu sadakatla bilindi. Devlet sanatçılığı teklif edildiğinde, "devlet sanatçısı olmak ayrımcılığa yol açar, ben halkın sanatçısı kalmayı tercih ederim" diyerek bu ünvanı ve devletten para almayı reddedecekti.
Ertaş bozlak türkülerini feryat olarak nitelerdi. Anadolu insanının acı ve kederini dile getiren en unutulmaz feryat onun sesiydi.
Uzun süren tedavisi ızmir'de noktalandığında Türkiye halk müziğinin yaşayan en büyük efsanesini, bozlak türküleri benzersiz icracısı ve bestecisini, Anadolu insanı ise feryadını yitirdi.